Burun Estetiği : Hastaneye giriş ve hazırlık süreci

Ameliyat günü sabahı ailemle birlikte hastaneye vardığımızda, hayatımda ilk defa gerçekten “büyük bir şeyin eşiğinde” olduğumu hissettim. Daha önce hastaneye gitmiştim, serum taktırmıştım, küçük operasyonlar geçirmiştim ama bu bambaşka bir şeydi. İçeri adımımı attığım anda kalbim sanki mideme indi. Resepsiyonda ismimi söyledim, kaydımı yaptılar. Önüme bir sürü evrak koydular, hepsini imzalamam gerekiyordu. “Ameliyatı kabul ediyorum, risklerini biliyorum” yazan o kağıdı imzalarken elim titredi. Kalemle yazı yazmak bile zordu o an. İçimden “şimdi imza attım ve artık geri dönüş yok” dedim. O anın ağırlığını asla unutmam.

Kayıt işlemleri bittikten sonra beni odaya aldılar. Özel bir oda vermişlerdi, küçük ama temiz ve düzenliydi. Yatağın kenarında beyaz çarşaflar, başucunda serum askısı… Odada yalnız kaldığımda bir süre boş boş etrafa baktım. Kendime “gerçekten burada mıyım” diye sordum. Annem yanımdaydı, çantadan pijamalarımı çıkardı, bana destek olmaya çalışıyordu. Babam sürekli telefona bakıyordu, belli ki o da stresliydi ama dışa vurmak istemiyordu.

Hemşire geldi, ameliyat kıyafeti verdi. Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp o mavi renkte, önü açık, bana birkaç beden büyük gelen ameliyat önlüğünü giydim. O kıyafetle aynaya bakarken garip hissettim. Çünkü kendimi artık bir hasta gibi gördüm. Normalde evde aynaya bakarken makyaj yapar, saçımı düzeltir, kendimi güzel göstermeye çalışırdım. Ama orada üstümde kocaman bir önlük, saçım dağınık, yüzüm bembeyaz… Sanki her şeyden soyutlanmıştım. O an anladım ki artık estetik kaygı değil, sağlık ve cesaret ön plandaydı.

Hazırlık süreci devam ederken damar yolu açmak için hemşire koluma turnike bağladı. İğneden normalde çok korkmam ama o an kalbim deli gibi atıyordu. Çünkü iğne değil, iğneden sonra olacaklar korkutuyordu beni. Serum bağlandı, içine bir şeyler enjekte ettiler. Hafif bir sersemlik hissettim, ama asıl anestezi daha başlamamıştı tabii. Yine de vücudumda farklı bir şeylerin olduğunu hissetmek beni tedirgin etti.

Bu sırada anestezi doktoru odama geldi. Bana sorular sordu: “Daha önce bir ameliyat geçirdin mi, alerjin var mı, düzenli kullandığın ilaç var mı?” Hepsine cevap verdim. Sonra bana “rahat ol, uyandığında her şey bitmiş olacak” dedi. Bu cümle kulağa basit geliyor ama o an insan için çok değerli. Çünkü sen yatağın üzerinde bir bilinmeze doğru gidiyorsun. Biri çıkıp da “merak etme, gözünü açtığında işin bitmiş olacak” deyince içindeki panik biraz olsun hafifliyor.

Hazırlık sürecinde en çok zorlandığım şey zamanın yavaş geçmesiydi. Her dakika saat gibi geliyordu. Odamda beklerken, bir hemşire gelip kan basıncımı ölçüyor, diğeri ateşimi kontrol ediyor, sonra gidiyordu. Sonra başka biri gelip sorular soruyordu. Yani sürekli birileri odaya girip çıkıyordu ama bana sanki zaman hiç akmıyormuş gibi geliyordu. İçimde “bir an önce girip çıksam” isteği vardı ama aynı zamanda da “keşke zaman dursa, girmesem” diye de düşünüyordum. İnsanın kafası böyle çelişkilerle doluyor.

Ameliyata girmeden önce hemşire bana ameliyat saati yaklaştığında saçlarımı boneyle kapatmam gerektiğini söyledi. Boneyi taktım, üstüme ince bir örtü örttüler. O an resmen kendimi teslim etmiş gibi hissettim. Artık hiçbir şey benim kontrolümde değildi. Çünkü hazırlıklar bittiğinde tek yapabileceğim şey yatağa uzanıp beklemekti. İşte o bekleyiş insanı en çok yoran şey. Çünkü ne yaparsan yap düşüncelerin susmuyor. Aklına en kötü senaryolar geliyor.

Annem yanımda oturuyordu, sürekli elimi tutuyordu. Bazen hiçbir şey konuşmadan sadece elimi sıkıyordu. O an onun da benden çok korktuğunu hissettim ama belli etmemeye çalışıyordu. Babam camdan dışarı bakıyordu, belli ki o da dua ediyordu içinden. Ailem yanımda olmasa belki de odaya girmek bile bana işkence olurdu. Onların varlığı bana güç verdi.

Hazırlık sürecinde bir de psikolojik olarak kendime telkinler verdim. “Bu sadece bir ameliyat, her gün binlerce kişi oluyor. Sen de onlardan birisin. Çok korktuğun şey aslında çok normal bir süreç.” Böyle cümleler kurarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama dürüst olayım, o kadar da sakinleşemedim. Çünkü ameliyata girmeden önce yaşadığın heyecan ve korku anlatılmaz, sadece yaşayan bilir.

Ameliyat saatine birkaç dakika kala hemşire kapıyı açtı, “hazır mısınız” diye sordu. İşte o soru insanın kalbine bıçak gibi saplanıyor. Çünkü hazır değilsin aslında. Kimse böyle bir şeye yüzde yüz hazır olamaz. Ama o an “hazırım” demek zorundasın. İşte o andan sonra seni yatağınla birlikte koridora çıkarıyorlar ve artık geri dönüş yok.

Sonuç olarak, hastaneye giriş ve hazırlık süreci benim için ameliyatın en ağır kısmıydı diyebilirim. Çünkü daha ameliyata girmeden, yatakta beklerken insanın zihniyle savaşıyor olması çok zor. Ama aynı zamanda o hazırlık süreci sana “artık buradasın, geri dönüş yok” mesajını veriyor. Ve insan bazen en büyük cesareti, işte o çaresizlik anında buluyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Yazılar