Diş Teli Maceram: İlk Günün Şoku, Ağrılar ve Alışma Süreci

Herkesin hayatında unutamadığı bazı dönemler vardır ya… İşte benim için Diş teli süreci tam olarak öyle bir şeydi. Kimisi için basit bir tedavi, kimisi için çocukluk hayali, kimisi için kabus… Benim için hepsinden birazı oldu. İlk günün şokunu, ilk haftaların sancısını, aynaya bakarken hissettiğim yabancılığı, sonra zamanla o tellere alışıp gülümsemeyi öğrenişimi… Hepsini yaşadım. Şimdi dönüp bakınca gülüyorum ama o anlarda bazen ağladım, bazen “keşke hiç taktırmasaydım” dedim. Eğer sen de Diş teli düşünüyorsan ya da yeni taktırdıysan, bu hikâyemde kendinden bir parça bulabilirsin.

Karar Süreci: Ayna ve Ben

Her şey aslında bir sabah aynaya bakarken başladı. Dişlerimdeki çapraşıklık çocukluğumdan beri vardı ama nedense ergenlikte çok umursamamıştım. Üniversiteye geçtiğimde biraz daha kafama takmaya başladım. Özellikle fotoğraflarda gözüme batıyordu. Arkadaş ortamında şakalaşırken gülmemi gizlediğimi fark ettim. O zaman anladım ki bu işin çözülmesi lazım. İlk başta “ya bu yaştan sonra Diş teli mi takılır” diye düşündüm. Sonra forumlara girdim, yüzlerce insan yazmış: “Ben 25 yaşında taktım, ben 30 yaşında taktım…” O an içim rahatladı. Dedim ki: “Tamam, ben de yapabilirim.”

Ailem başta çok şaşırdı. Annem “bu yaştan sonra uğraşılır mı” dedi, babam “dişin fena değil zaten” diye geçiştirdi. Ama içimde bir ses ısrar ediyordu. Ben karar vermiştim. Randevu aldım, ortodontiste gittim. O gün hayatımın dönüm noktalarından biriydi çünkü doktor bana net söyledi: “Tedavi süresi yaklaşık iki yıl.” İki yıl bana bir ömür gibi gelmişti. Ama sonra düşündüm, iki yıl sonra geçecek, dişlerim ömür boyu düzelecek. Yani değecekti.

İlk Gün: Sandalyeye Oturmak

Randevu günü geldiğinde içim içime sığmıyordu. Hem heyecanlıydım hem korkuyordum. Kliniğe girdim, Diş koltuğuna oturdum. Doktor gayet rahattı: “Hiç merak etme, acı olmayacak.” Ama ben öyle düşünmüyordum. Çünkü kafamda onlarca soru vardı: “Dişlerim kopacak gibi mi olacak? Yemek yiyebilecek miyim? Konuşmam bozulacak mı?” O sırada hemşire yan tarafta telleri hazırlıyordu. O sesler bile kalbimi hızlandırıyordu.

Önce dişlerimi temizlediler. Sonra o braketleri tek tek yapıştırmaya başladılar. İşin ilginci gerçekten canım yanmadı ama o “cırt” diye yapışma sesleri sinirlerimi bozuyordu. Yaklaşık bir saat sürdü. Sonra telleri geçirdiler. O an sanki dişlerime demir kapı takmışlar gibi hissettim. Aynaya baktım, şok oldum. Dişlerimden başka hiçbir şey görünmüyordu. İçimden “ben ne yaptım” dedim. Ama artık geri dönüş yoktu.

İlk Gece: Kabus

O gün eve gittiğimde işkence başladı. Doktor “birkaç gün baskı hissedersin” demişti ama bu baskı başka bir şeydi. Dişlerim sızlıyordu, çenem ağrıyordu, başım bile zonkluyordu. Akşam yemek yapıldı, ben sadece çorba içebildim. Kaşıkla pilav yemeyi denedim ama dişlerim o kadar hassastı ki ısırmak imkansızdı. Sonunda mutfağa gidip patates ezmesi yaptım, onu kaşıkla yedim. O gece yatağa yattığımda dişlerim sanki birisi çekiyormuş gibi acıyordu. Uyuyamadım. Yastıkta sağa sola döndüm, gözlerimden yaşlar aktı. Eşim (ya da kardeşim) gelip başımı okşadı: “Dayan, geçecek” dedi. Ama bana o an geçmeyecek gibi geliyordu.

İlk Hafta: Uyum Savaşları

İlk hafta tam anlamıyla bir savaş gibiydi. Yemek yemek işkenceydi. Katı hiçbir şey yiyemiyordum. Elma, ekmek, kuruyemiş… Hepsi yasak gibiydi. Çorba, püre, makarna benim cankurtaranım oldu. Konuşmam da garipleşmişti. “S” ve “Ş” harflerini söylerken ağzımdan tuhaf sesler çıkıyordu. İlk günlerde arkadaşlarım dalga geçti: “Sanki dişlerinde pet şişe kapağı var gibi konuşuyorsun” dediler. Gülmeye çalıştım ama içim acıyordu. Çünkü gerçekten kendimi tuhaf hissediyordum.

Ama en zorlandığım şey yemek değildi, temizlikti. Tellerin arasına yemek artıkları sıkışıyordu. İlk günler deli gibi sinirleniyordum. Çünkü ne fırçalasam çıkmıyordu. Bir gün aynanın karşısında yarım saat uğraştım, pes ettim, ağladım. Sonra doktorum bana arayüz fırçası ve Diş ipi verdi. Yavaş yavaş alıştım ama ilk haftalarda aynaya her baktığımda “benim ağzım böyle mi kalacak” diyordum.

Alışma Dönemi

Bir ay sonra işler biraz değişmeye başladı. Ağrılar azaldı, konuşmam normale döndü. Yemeklerde hâlâ zorlanıyordum ama artık yöntemler geliştirmiştim. Örneğin pizzayı çatalla küçük parçalara kesip yiyordum, elmayı rende yapıp kaşıkla yiyordum. Artık utanmıyordum. Hatta arkadaşlarım bana “senin teller yakışmış, genç göstermiş” bile dediler. O an çok mutlu oldum. Çünkü başlarda hep çirkin göründüğümü düşünüyordum. Ama aslında zamanla insan alışıyor.

Komik Anılar

Tellerimle ilgili en komik anılarımdan biri dışarıda yaşandı. Bir gün hamburger yemeye gittik. Isırdım, dişlerime marul takıldı, ben fark etmedim. Arkadaşım kahkahalara boğuldu: “Tarlayı ağzına taşımışsın” dedi. O an utandım ama sonra ben de güldüm. Başka bir gün sinemada patlamış mısır yedim, sonra aynaya baktığımda tellerim mısır kabuğuyla dolmuştu. İşte o an anladım ki Diş teliyle hayat biraz daha dikkat gerektiriyor. Ama insan gülmeyi öğreniyor.

Zor Zamanlar

Tabii her şey güllük gülistanlık değildi. Ayarlara gittiğim günler en zoruydu. Doktor teli sıkıyor, yeni lastikler takıyordu. O günler dişlerim yine ağrıyordu. Birkaç gün boyunca sadece sıvı gıdalarla idare ediyordum. Bazen moralim çok bozuluyordu. Arkadaşım bana pizza ısmarlıyor, ben kenarda çorba içiyordum. O anlarda “bu iş bitsin de kurtulayım” diyordum. Ama sonra aynada dişlerimin hafif hafif düzelmeye başladığını gördükçe moralim yerine geliyordu.

Sonuçlara Doğru

Aylar geçti, dişlerim şekillenmeye başladı. İlk başta çapraşık olan dişlerim yavaş yavaş yan yana diziliyordu. Her fotoğraf çekildiğimde fark ediyordum. Gülümserken artık elimle ağzımı kapatmıyordum. İnsan özgüven kazanmaya başlıyor. İlk günlerde ağlayarak uyuyan ben, şimdi aynaya bakıp “iyi ki taktırmışım” diyordum. Teller hâlâ vardı ama onlar artık bana yük değil, geleceğin güzel gülüşünün habercisi gibiydi.

Son Gün: Tellerin Çıkışı

En unutamadığım gün, tellerin çıktığı gündü. İki yılın sonunda doktorum “artık tamam” dediğinde inanamadım. Sandalyeye oturdum, telleri çıkardılar. Aynaya baktım, gözlerim doldu. Çünkü karşımda bambaşka bir ben vardı. Dümdüz dişler, kocaman bir gülümseme… O an tüm acılar, tüm uykusuz geceler, tüm kaşıntılar, tüm sıkıntılar silindi gitti. Evet, iki yıl zor geçti ama değmişti.

Bu Süreçten Çıkardıklarım

Diş teli maceram bana çok şey öğretti. Öncelikle sabrı. Çünkü ilk günlerde ağlayıp “çıkarın şunu” diyecekken, şimdi iyi ki sabretmişim diyorum. İkincisi, özgüveni. İnsan kendi gülüşünü beğendiğinde hayatı değişiyor. Ve üçüncüsü, gülmenin kıymetini. Teller bana gülmeyi yasaklamadı, tam tersine sonunda daha çok gülmemi sağladı. Eğer Diş teli düşünüyorsanız korkmayın. Zor olacak, evet. Ama sonunda aynaya baktığınızda diyeceğiniz tek şey şu: “İyi ki.”

İşte böyle… Benim Diş teli maceram böyle geçti. Ağrılar, komiklikler, moral bozuklukları, kahkahalar… Ama hepsi bir bütündü. Şimdi dönüp bakınca, “hayatımın en unutulmaz dönemlerinden biri” diyorum. Belki de bir gün bu satırları okuyan sen de tellerle uğraşıyor olacaksın. Eğer öyleyse, şunu bil: yalnız değilsin. Hepimiz geçiyoruz bu yollardan. Ve sonunda o güzel gülüş hepimize kalıyor.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer Yazılar